Mersin’de polisevine yapılan terör saldırısınında CHP’nin cezaevinde tutulan gazeteciler listesi içinde yer alan Dilhan Ercan olduğu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından açıklanmış, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu bilgiler doğrultusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na terör örgütü PKK’yla ilgili suçlamalarda bulunmuştu. Terör örgütü PKK da yaptığı açıklama ile saldırıyı üstlenirken, saldırganlar arasında Dilhan Ercan’ın bulunmadığını söylerken CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da Mersin’deki terör saldırısında DNA sonuçlarına göre partisine yönelik suçlamalarda adı geçen Dilhan Ercan’ın bulunmadığını, kasıtlı olarak bu ismin ortaya atıldığını ve başsavcıya da baskı yapıldığını ifade ederek sahip oldukları bilgileri birkaç gün içinde açıklayacaklarını söyledi.
T-24 yazarı Tolga Şardan ise bugünkü yazısında Mersin’de polisevine yapılan saldırıda ölü olarak ele geçirilen ölü teröristen Dilhan Ercan olmadığının parmak izi kayıtlarında ortaya çıktığını yazdı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanlış bilgilendirildiğini yazdı.
Şimdi gelelim işin en önemli boyutuna.
Saldırının ardından başlatılan soruşturmanın en önemli boyutu adli delillerin incelenmesidir.
Evet, kadın terörist hakkında istihbarat bilgilerin mevcut olduğu İçişleri Bakanlığı’nın salı günkü açıklamasında aktarıldı. Ama asıl önemli olan kriminal incelemelerdir.
Olay yerinden elde edilen deliller, GSM sistemleri üzerinden yapılan teknik incelemeler, hedef kişi / kişilere yönelik MOBESE ve olay yeri çevresindeki kameralardan elde edilen kayıtlar adli dosyanın esasını oluşturur.
Terör eyleminden hemen sonra eylemci kadın teröristin kimliğinin, olay yerinde elde edilen bir kimlikteki Dilşah Ercan adından yola çıkılarak tespit edildiği anlaşıldı.
Soruşturmanın sıcaklığı esnasında alelacele yapılan bu açıklamada adı geçen teröristin, kadın eylemciler arasında olmadığı gün ışığına iki gün sonra çıkıverdi!
Nasıl oldu bu yanlışlık?
Böylesi olaylarda; olay yerinden elde edilen bütünlüğü bozulmuş diğer deyişle parçalanmış cesetlerden elde edilen parmak izleri, DNA artıkları, patlayıcı madde kalıntıları, savcılık soruşturmalarını doğrudan yönlendirir.
Mersin Polisevi’ne yönelik terör eylemi sonrasında kriminal uzman polisler, olay yerinden topladıkları delilleri laboratuvar ortamında incelemeye tabi tuttular.
İşlem sonrasında ortaya çıkan tablo, İçişleri Bakanlığı’nı pek de mutlu edecek durumda değildi maalesef.
Çünkü, Dilhan Ercan’a ait olan parmak izleri, olay yerinden elde edilen iki kadın teröristin parmak izleriyle örtüşmedi!
Ercan’ın parmak izi, tutuklandığı süreçte gözaltına alındığı sırada Emniyet Genel Müdürlüğü Parmak İzi Arşivi’ne girmişti. İki kadın PKK’lıya ait parmak izleri ise, arşivde çıkmadı.
Böylelikle İçişleri Bakanlığı’nca yapılan açıklama adı duyurulan kadın PKK’lının aslında eylemde yer almadığı anlaşıldı.
Zaten, pazartesi gecesinden bu yana PKK’ya yakın sosyal medya hesaplarından Mersin eyleminin üstlenilmesine dair bir açıklama da gelmedi. Fakat dün sabah yine PKK’ya ait bir sosyal medya hesabı, eylemi örgüt adına üstlendi.
Sosyal medya paylaşımda eylemi gerçekleştiren örgüt mensuplarının kimlikleri ve fotoğrafları duyuruldu. Aynı paylaşımda adı gündeme gelen ancak kriminal incelemede eyleme katılmadığı anlaşılan Dilşah Ercan’ın ise halen “örgütteki görevine devam ettiği” kaydedildi.
Gelinen noktada, henüz olay yerinden elde edilen delillerin ortaya koyacağı sonuç beklenmeksizin yapılan resmi açıklamaların yanlış olduğu görüldü.
İşin vahim yanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba akşamı katıldığı televizyon programında yanlış bilgi üzerinden olayın değerlendirmesini yaptı.
Burada hata elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’da değil. Kendisinin yanlış bilgilendirilmesinde, ya da gelişmelerin yenilenerek aktarılmamasında.
Süreçte kimler Erdoğan’ı bilgilendirdiyse artık!
Bu işin mutlaka bir sorumlusu veya sorumluları olmalı.
Cumhurbaşkanı’nın yanlış bilgilendirilmesinin hesabı verilmeli.
