Bakırhan: Bazı odaklar bu sürecin bozulması için ellerinden geleni yapıyor
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi, partinin genel merkezinde toplandı. Toplantı öncesi konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bakırhan: Bazı odaklar bu sürecin bozulması için ellerinden geleni yapıyor
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Parti Meclisi, partinin genel merkezinde toplandı. Toplantı öncesi konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Cezaevindeki arkadaşlarımız siyasi rehine durumundalar”
Tülay başkanla birlikte Yakın zamanda önce Kandıra Cezaevi’nde Figen Yüksekdağ Başkan ve Semra Güzel vekilimizle görüştük. Bir gün sonrasında da Edirne Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş Başkan ve Selçuk Mızraklı’yla görüştük. Sizlere çok selamları vardı, hepimize başarılar diliyorlardı. Onlar da bu tarih süreçte yanımızda bizimle birlikte bu süreci yürütmek, mücadele etmek istiyorlardı. Ama siz de bilirsiniz, AYM’nin 3 defa ilal kararına rağmen ve avukatların talih talebine rağmen bir türlü bırakılmadılar. Yani siyasi rehine diyorduk ama gerçekten siyasi rehine. Ayın 3 defadır ilan kararı veriyor, yaklaşık 9 yıldır cezaevinde kalıyor arkadaşlarımız. Hemen tahliye edilmeleri gerekirken bir sessizlik, bir suskunluk, bu siyasi rehine durumunun devamı yönünde kararlar veriliyor. Mahkeme açıkça uluslararası hukuka, anayasanın 90. maddesini çiğneyerek suç işliyor, hem de ağır bir suç işliyor. bu ayıba, bu akıl tutulmasına artık bir son verilmesi gerektiğini belirtiyorum. Tam da bu süreçte cezaevindeki tutsak arkadaşlarımızın bizimle birlikte bu süreci yürütmeleri, katkı vermeleri aslında sürecin de ayrına yararına olacaktır. Umarım arkadaşlarımız tez zamanda özgürlüklerine kavuşarak bizimle birlikte burada çalışmalara aktif bir şekilde katılırlar.
“Türkiye’de tarihi anlara tanıklık ettik”
Türkiye’de de kısa bir sürede çok önemli tarihi anlara tanıklık ettik. Bunlardan birisi 1 Ekim’deki Mecliste tokalaşmaydı. Yine 27 Şubat’ta Silah bırakma çağrısıydı. Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrıydı. 5-7 Mayıs’ta PYK’nin kongresin toplaması ve silah Bırakma kararı da çok önemli bir tarihsel dönemeçti. Yakın zamanda da Sayın Öcalan’ın videolu mesajı aslında bu sürecin en önemli çağrılarından birisiydi. 11 Temmuz’da da hep beraber tanıklık ettik. Silahların yakılması töreni vardı… Biz de hem eş başkanımızla hem merkez yürütmeden bir grup arkadaşımızla birlikte oradaydık. Evet, oradaki o tarihi anlara tanıklık ettik. Şık, sade, dolu dolu bir içerik, artık silahlar yerine demokratik hakları kazanmak için demokratik zeminde mücadele etme çağrısının olduğu bir sürece tanıklık ettik. O tarihi törenden biz de büyük sorumluluklarla aslında ülkemize döndük. Oradaki insanların buraya gelip demokratik sevimde mücadele etmelerinin sorumluluğu da aynı zamanda bizim Meclis’in, mecliste kurulan komisyonun en önemli görevlerinden birisidir. Bundan ötürü çalışmalarımız artarak devam etmeli, artarak da devam edecek.
Sadece Haziran ve Temmuz ayı için planladığımız iki bin yerde halk toplantısı hedefine büyük oranda ulaştık. İki ay içerisinde 2000’e yakın toplantıda görev alan, rol alan, bu süreci anlatan oradaki kaygıları gideren, eleştiri ve önerileri alan, bunu genel merkeze rapor eden siz değerli arkadaşlarım da bu vesileyle selamlamak istiyorum. Tüm bu çabalarımız niye? Bu çabalar Sayın Öcalan’ın ifade ettiği pozitif demokratik entegrasyon ve bütüncül hukuk içindir. Peki nedir pozitif demokratik entegrasyon? Demokratik entegrasyon bir tarafın kendini diğer tarafa tümüyle teslim etmesi değildir. Biraz öyle anlaşılıyor. Kimi çevreler tarafından asimilasyon hiç değildir. Tekçi inkarcı politikalara tek taraflı yatmak hiç değildir. Bunların tam tersidir. Demokratik entegrasyon, karşılıklı dönüşüm ve katılım esasına dayanarak ortak ve eşit yaşamı eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Yani demokratik toplumdur. Demokratik bir cumhuriyettir. Işte bu yaşam çabasının garantisinin adı da bütüncül hukuktur. Bütüncül hukuk sadece birkaç yasal düzenlemenin adı değildir. Demokratik entegrasyonun aynı zamanda sigortasıdır bütüncül hukuk. Bütüncül hukuk demek geçmiş dönemlerden ders çıkararak bu süreci yasal olarak bağlayıcı ve kurumsallaşmış bir dönüşümle hayata geçirme çabasıdır. Tam da bu noktada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum. Tüm kamuoyu da aynı zamanda bence bunu görüyor. Tekrar görmelerini sağlamak için değiniyorum. Bakın Sayın Öcalan Türkiye ile Orta Doğu’nu karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri fark ederek tüm bu adımları tek taraflı bir biçimde bugüne kadar attı. İktidar da aynı riskleri görüyor ve aynı ciddiyetle yaklaşıyorsa ülkenin selameti için ve birlikte gereken adımlar artık atılmalıdır. Yani neredeyse 3-4 tek taraflı aslında adım atıldı, gelişme yaşanıldı. Ama AİHM kararına rağmen, AYM kararlarına rağmen burada olması gereken Kobani kumpas davasındaki mahpus yoldaşlarımız aramızda değil. Yani sadece bunu belirtmek istemiyorum. Birçok alanda aslında atılması gereken adım var ama artık ivedilikle ciddi ciddiyetle aslında Kürt tarafının Sayın Öcalan’ın ne kadar samimi ve ciddi olduğunu attığı adımlarla kamuoyu görmelidir. Bunun karşısında da artık yürütme erkeği gerekli olan adımları bir an önce atmalıdır. Çok yeni gelişmeler oluyor. Bunlardan korunmanın yolu bu süreci hızlandırmaktır. Bu süreci dışarıdan oluşabilecek sabotajlara, provokasyonlara kapalı tutmaktır. Bunun için de bu süreci uzatmadan herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları bir an önce yerine getirmelidir.
Komisyona ilişkin vurgular
Bu gerçeklerden yola çıkarak oluşacak yeni komisyonla çok büyük bir anlamışlığımızı belirtmek istiyoruz. Bildiğiniz üzere 12 Temmuz’da Sayın Erdoğan da bu konuda önemli bir konuşma yaptı. Konuşmasında ilk adım olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyon kuracak, sürecin yasal ihtiyaçlarını konuşmaya başlayacağız dedi. Bu kısım gerçekten çok önemlidir. Evet bu komisyon geçmiş dönemdeki deneyimlerden dersler almalıdır. Sonuç alıcı ve net olmalıdır. Biraz önce söylediğim gibi süreci zamana yaymadan gereklerini yerine getirmelidir. Bu komisyon sadece silahları bırakmaya dönük bir çaba içerisinde olmamalıdır. Bu sürecin sadece bir yönüdür. Esas konu, Kürt sorununda demokratik bir çözüm ve bu çözümün önündeki engelleri kaldırmak iradesidir. Bu komisyon, Türkiye barış modelini yaratabilir. Bu fırsat bu komisyonun önündedir. Gerçekten de dünyada bundan sonraki çatışma ve çözüm sürecinde belki de Türkiye’deki barış modeli diye, Türkiye’deki süren süreç bu çatışma ve çözüm tarafından dikkate incelenebilir, dikkate alınabilir. Yine 9 Temmuz ve 11 Temmuz’da gerçekleşen somut adımları ve ortaya çıkan iradeyi yasayla bu komisyon mühürleyebilir.
“Yargı sürecin uzağında”
Bakırhan, sürenin ilerlemesine rağmen yargı erkinin adım atmakta geri durduğunu ifade ederek yargıya çağrıda bulundu:
Ve yargı da sürece göre adım atmalıdır. Bir süreç yürüyor ama bürokrasi Allah işte eski eee durduğu yerde duruyor. Yargı zaten bir süreç varmış gibi hiç davranmıyor. Sanırım herhalde süreç biraz eee onlara ulaşması zaman arıyor. Bu kadar uzaktan izliyorlar. Eee madem Türkiye barışa niyet etmiş Yargı bu niyetin yeşermesini sağlayacak bir an önce kararlar almalıdır. Rezervlerindeki durum, yargının yargının vermiş olduğu kararlar ortadadır. Bu sebeple diyoruz ki, gelin tüm enerjimizle 10 yıllardır beklenen düzenleme ve çözümleri gerçekleştirelim. Yeni dönemi şafağında yeni bir tarih yazalım, demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir zemini hep birlikte oluşturalım.
“Eyvallah etmeyiz”
Sürecin hem toplumsal hem de siyasal destekle büyüdüğünü belirten Bakırhan, buna rağmen süreci sabote etmeye çalışan çevrelere dikkat çekti:
Süreç şimdiye kadar büyük bir toplumsal ve siyasal destek aldı. Gittikçe de bu destek yükseliyor. Fakat çok net ifade edelim, siz de takip ediyorsunuz. Bazı odaklar örtük ve açık bir şekilde bu süreci bozmak için ellerinden gelen bütün çabaları ortaya koyuyorlar. Silahların yakıldığı, tarihi anların yaşandığı ve kararlılıkların teyit edildiği bir dönemde teslim olun bildirileri atılıp hala operasyon görüntüleri geliyorsa, Suriye’deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketçilikte bile ‘aman Kürt nefes almasın’ düşüncesine kapılanlar oluyorsa; dil, kültür, kimlik için çözümü konuştuğumuz bu günlerde Kürtçe müzik dinlediği için bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa, bir savcı tam da Sayın Erdoğan’ın beyaz torosları eleştirdiği gün masasına beyaz toros koyarak mesaj veriyorsa, yargı sopası ile muhalifler, seçilmişler susturuluyorsa, sandıktan çıkan irade eziliyorsa, DEM Partiye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa, medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne, fesat, yayma ateşi çıkıyorsa, anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan, Kürt halkına ‘terörist’ diye manşet atan savaşın ve inkârın sözcüleri halkları birbirine düşürmek istiyorsa kimse kusura bakmasın, biz bunlara eyvallah etmeyiz. Sesimizi de sözümüzü de yükselterek doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ederiz.
“Yargı beyaz toroslardan inmeli, hukuk Kürtçe düşmanlığını mahkûm etmeli”
Bakırhan, sürece karşı geliştirilen saldırıların sadece siyasi olmadığını; yargı ve medya üzerinden de yürütüldüğünü belirtti:
Haliyle diyoruz ki, yargı beyaz toroslardan inmelidir. Hukuk, Kürtçe düşmanlığı mahkum etmelidir. Ana dilimize tekme atma artık son bulmalıdır. Cübbeler, siyasetin pelerini olmaktan çıkmalıdır. Savaş değil, barışı büyüten manşetler atılmalıdır. Siyaset iftirayla değil, fikirlerle yapılmalıdır. Biz şu anda barışı inşa etmeye çalışıyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Kimseye insan ve söz beğendirme derdimiz yok. Böyle bir amacımız da yok. Kimse kusura bakmasın. Onların istediği tipte, profilde insanlar ve onların istediği sözleri asla söylemeyeceğiz. Çünkü onların bugüne kadar uyguladığı politikalar bu ülkeyi çıkmaza, kaosa, krize, çatışma noktasına getirdi. Kimse hakem değil, kimse jüri değil, Kürtler de, Dem Parti de yarışmacı değil. Herkes aklını başına alsın, haddini bilsin. Bizim ne olduğumuzu ne yaptığımıza da çok iyi bilsinler.
“DEM Parti’nin pusulası demokratik ulus mutabakatıdır”
Bakırhan, partinin temel perspektifinin Türkiye’nin tüm halklarını kapsayan demokratik bir gelecek olduğunu vurguladı:
DEM Parti olarak pusulamız Türkiye’yi oluşturan tüm halkların, kimliklerin, inançların ve kültürlerin bir arada eşit ve özgürce yaşayacağı demokratik ulus mutabakatıdır. Ya bir zahmet bu söylediklerimi de bir manşete çıkarın ya. Dem Parti bunları da diyor deyin. Sizin ne kadar Kürt düşmanı olduğunuzu bilmeyen yok. Sizin aslında direkt bu düşmanlık yerine dolaylı bu süreci, bu süreci yürüten, alın teri döken, mücadele eden kadrolarımızı, insanlarımızı, onların sarf ettiği sözleri öne çıkararak o düşmanlığı gizlemeye çalıştığınızı da bilmeyen yoktur. En iyi Parti Meclisimiz bu işleri bilir. Çünkü sahada olan onlardır. Bu tür şeylerle yüz yüze kalan kendileridir.
“Badireler bizi zayıflatmadı, güçlendirdi”
Geçtiğimiz süreçlerde yaşadığımız her deneyim, atlattığımız her badire bizi zayıflatmadı. Aksine büyük bir değişim ve dönüşümle perçinledi. Bugün bu toplantıyı yaptığımız bu mekân bir zamanlar genel merkezimizin bombalanan, kurşunlanan, yöneticilerin katledildiği genel merkezimizin bodrumuydu. Eğer o zor, baskı, sindirme, o beyaz Türkçülerin, ulusal solcuların dediğini yapsaydık bugün Türkiye’nin üçüncü büyük zemini olmazdık. Evet, badireler, zulüm bizi daha da perçinledi, daha da güçlendirdi ve bu öyle olmaya devam edecek. Artık çok daha tecrübeli, çok daha örgütlü ve Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretecek kadar da güçlüyüz.
“Türkiye’nin tamamına sesleniyoruz”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, partisinin yalnızca belli bir bölgeye değil, tüm Türkiye halklarına seslendiğini vurguladı:
Onun için sorunları çözecek kadar güçlü, çözüm yolları bulacak kadar da derin bir birikime, geçmişe ve tecrübeye sahip olduğumuzu belirtmek istiyorum. Biz bu ülkenin tamamına, seksen altı milyona sesleniyoruz ve seksen altı milyonun geleceği için mücadele ediyoruz. Israrla bizi bir bölgeye, sadece Kürtlere sıkıştıran, bu gerçekliği ters üretmeye çalışan bu anlayışlar kaybedecektir. Bunların toplumda karşılığı yok. Davamız Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin demokratik çözümüdür. Nasıl anlatalım bunu artık? Bu davayı başarmak için biz de özel eylemlerimizi vermeye, sürece uygun dönüşmeye, genişlemeye, büyümeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bugüne kadar ulaşamadığımız tek bir kişi bile varsa, Parti Meclisimiz bunu kendisine sorun edecek ve temas etmediğimiz tek bir kişi, tek bir sokak, tek bir mahalle bırakmayacaktır.
“Her şeyi yeniden masaya yatıracağız”
Bakırhan, partisinin yenilenme ve büyüme iradesine vurgu yaparak, örgütlenme tarzı dahil olmak üzere her başlığı gözden geçireceklerini söyledi:
DEM Parti olarak bizler de dilimizden tempomuza, alışkanlıklarımızdan davranışlarımıza, örgütleme tarzımızdan çalışma programımıza kadar her şeyi büyük bir cesaretle yeniden masaya yatırarak tartışacağız ve gerçekten bu yeni süreçte yenilenerek, büyüyerek, güçlenerek çıkacağız. Buna öncülük edecek yol da Parti Meclisimizdir, yani sizlersiniz. Evet, önümüzdeki günlerde size daha büyük sorumluluklar ve görevler düşüyor. Size güveniyoruz. Halkımıza güveniyoruz. Halklarımıza güveniyoruz. Ezilenlere, emekçilere güveniyoruz. Gücümüz, birikimimiz, kuvvetimiz, kudretimiz yerindedir.
“CHP’nin sorumluluğu büyüktür”
Konuşmasının sonunda güncel siyasi tartışmalara da değinen Bakırhan, Kürt meselesinin çözümünde CHP’nin tarihsel sorumluluğuna dikkat çekti:
Bitirmeden, özellikle son birkaç gündür yaşanan güncel tartışmalara ilişkin de bir iki noktaya değindikten sonra bitirmek istiyorum. Değerli basın mensupları, Türkiye’nin 100 yıllık yapısal sorunlarıyla günümüzün siyasi krizleri iç içe geçmiş durumda ve birbirini besliyor. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu bu ikisini birbirinden ayırmak değil, aralarındaki bağı anlamaktan, görmekten geçiyor. Çok içten ve inanarak söylüyorum; özellikle Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda, kurucu parti kimliği ve tarihsel değerleriyle toplumun Cumhuriyet Halk Partisi’nden beklentisi çok yüksek. Çünkü bu mesele Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve toplumsal barışın en temel unsurudur. Bu tarihi sorumluluğu üstlenerek çözüm çabasında yer almak, hepimiz ve ülkemizin geleceği için atılacak en doğru adım olacağı inancındayız. Tüm toplumun da siyaset kurumundan, siyasi partilerden beklentisi bu yöndedir. Umarım siyaset ve siyaset kurumu da bu beklentilere uygun bir pratik, bir çalışma tarzı ortaya koyar.